نرفع درجات من نشاء وفوق كل ذي علم عليم
Hamd, bizleri meleklerin bile içindekilerine gıpta ettiği böylesi güzel bir mecliste cem eden Mevla Teâlâ’ya olsun.
إذا مررتم برياض الجنة فارتعوا ’’Cennet bahçelerine uğradığınızda oradan mutlaka istifade ediniz’’, diyerek bizleri cennete davet eden en büyük davetçiye ve onun ashabına salat ve selam olsun.
Kendinden büyük ekmeği taşıyan karınca misali mukaddes emanetin ağır yükünü omuzlamış değerli din kardeşlerim, muhterem hocalarım ve kıymetli talebeler.
Medrese, batı menşeli diplomaların baş tacı edildiği bir zamanda, akıntıya inat kulaç vuran bahadırların sığındığı ucu Babu’s-Selam’a varan bir zaman tüneli…
İçindeki rahleler, kitaplarıyla beraber olduğunda dünyaya ait neyi varsa unutan İbn Şihab ez-Zühri’lerden kalma hevesin çağdaş varislerine ait…
Medresenin duvarları, her dem küfür manzaralarını müşahade etmekten duyduğu eziyetleri sinesine çeken fakülte duvarlarının aksine, her saniye, her an ’’Nasara-yensuru, kalellah ve kale Rasulullah’ı’’ dinlemekten duyduğu hazzı diline dökemeyen İslam’ın sarsılmaz kaleleri…
Medrese, yanındaki makberi ve önündeki asırlık çınarıyla faniyi bakiyle, dünyayı ukba ile, maziyi atiyle buluşturan vuslat kapısı.
Sinan’ın mermerle, Yunus’un şiirle, Mevlana’nın aşkla inşa ettiği medeniyetin, hem maliki hem de varisi.
Rahle üzerindeki kitaplar kadim zamana ait. Gusülsüzlerin yazdığı eserlerin aksine kitap tasnif ederken hastalığından ötürü kâğıda abdestsiz dokunmamak için bir gecede tam on yedi kez abdest alan İmamı Buharilerin eserleridir bunlar. Mürekkeplerinde, sahifelerinde samimiyet vardır bunların. ’’Başlar verilir ama sarıklar asla’’, diyen Rabbani âlimlerin vefakâr halefleridir şu gördüğün sarıklılar.
Üç binle, beş binle teyid edilen Bedirin sarıklı aslanlarına gönderilen melekleri andırırlar arz ettikleri manzarayla. Davaları için ölüme hep hazır olduklarından başları üstünde taşırlar her dem beyaz kefenlerini. Emsalleri oyun oynaş içindeyken, taşımakta zorlandıkları boyları büyüklüğündeki Mushafları hafızalarına nakş eden körpecik yavrular, Mekke dönemindeki Mus’ab bin Umeyr’lerin bakiyeleridir. Fudayl bin İyaz’ın değimiyle ’’Kuran’ın hamilleri ve İslam’ın sancaktarlarıdır onlar. Abdestsiz dokunulamayacak kadar muazzez ve destursuz konuşulamayacak kadar mükerremdir onlar.
Üstadımız Mahmut Efendi Hazretleri (ks) ’’ Molla Mahmut; eğer söz dinlerseniz bu medreselerden sahabe-i kiram gibi insanlar yetişecektir ’’, buyurarak muştuladığı diriliş erleri ve ümmetin umut fertleridir bunlar.
Onlar Meryem si annelerin Allah’a adadığı istikbalin İsalarıdır. Allah’ın Kuran’da ‘‘Zikri okuyanlar’’ diye üzerlerine yemin ettiği emsalsiz varlıklardır. Çünkü onlar kendilerini yaşatmak için değil İslamiyet’i yaşatmak için okuyup okutan, nur alıp nur satan varlık numuneleridir.
Misli görülmeyen bir sadakat vardır sinelerinde Allah ve Resulüne karşı. Ne var ki, maddeye ait her şeyin el üstünde tutulduğu bir zamanda yalnızlığa mahkûm edilmek en belirgin vasıfları olmuştur onların.
Günümüz dünyasın da iç ve dış düşmanlar tarafından yanlış tarif edilen İslam mefhumunun tashihi ve yeniden ihya ve inşası, kadim fikirleri benimsemiş ve usulünce asrına uyarlamış medrese eğitimi ve terbiyesi görmüş Peygamber mirasçısı hoca efendiler ile mümkündür. Bu sebeple dinimizin tam tatbiki ve temel kavramlarının ikame edileceği yerler şayet Peygamber Efendimiz (sav)’ in zamanında Suffa Mektebi ise, bugünde Medreselerdir. Üstadımız Mahmut Efendi Hazretleri (ks) İslam’ın ve Ümmetin kıyamını medreseye bağlamış, medreselere sahip çıktığımız sürece dinin intişarını bizlere müjdelemiş ve şöyle buyurmuştur: ‘‘Her mahallede bir kız ve bir erkek medresesi bulunsa, bi iznillah İslamiyet hâkim olur’’. Fatihler, Yavuzlar, Sinanlar medreselerin aynasıdır. Bugünün uleması, hukeması ve ümerası da bugünün mekteplerinin aynasıdır.
Kaybettiği güneşi bu mecliste bulma ümidiyle burada hazır bulunan kıymetli din kardeşlerim! Tüm benliğimizle ikrar ediyoruz ki hakikat gizlense de asla ölmez ve yok olmaz. Asırlardır kaybolan hakikati yeniden keşfetmeye namzet olan tüm sevda fatihlerinin teşebbüs edecekleri ilim seferleri tıpkı İbn-i Battuta, İbn-i Haldun ve İbrahim Hakkılarda olduğu gibi medrese güzergâhından geçmektedir.
‘‘Marifet kadrini irfan anlar
Hikmeti nazmımı Lokman anlar’’,
diyor ve hepinizi Allah’a emanet ediyorum. Bizleri dikenlerimizle birlikte kucaklayıp yetiştiren kıymetli hocalarımızın, anne ve babalarımızın ellerinden hürmetle öpüyor ve sizleri saygıyla selamlıyorum.
Mahmud Eren